Makale
Emine Erdoğan’ın ağır misafirleri
O kadar sessizdiler ki... Kimsenin haberi olmadı onların gittiği iftardan. Sanki parmak uçlarında yürüyorlardı o kadar sessiz ve gözleri yerde, karıncaları mı arıyorlardı veya incitmek istemedikleri bir başka kuşlar, bir başka melek kanatları mı saklıydı eğilerek geçtikleri ağaçların dallarında...
O akÅŸam Suriyeli misafirlerimizdi Emine ErdoÄŸan Hanımefendinin Huber Köşkü’ndeki konukları. Ben, Hatice Hanım ve çocuklarıyla aynı masadaydım. Ä°ki yıl olmuÅŸ Ä°dlip’ten çıktıkları... EÅŸini o zor günlerde yitirmiÅŸ, 38 yaşında, büyük kızı Vahide 17, ortanca oÄŸlu Osman 16 ve küçük Ä°brahim’i henüz 8’inde... KonuÅŸmaktan çok yutkunuyorlar, ben o gece en çok buna ÅŸahit oldum. Ä°brahim, tek gülümseyenleri, bana öğretmeninden arkadaÅŸlarından söz etti, masaların altında serbestçe gezinen kedilerden konuÅŸtuk. Ä°ncirden sanki gözleri, görseniz öpmek gelir içinizden, yavrucuÄŸum seni nasıl da koparmışlar dalından... Ä°brahim, BaÄŸcılar’da bir ilkokula gidiyor, öğretmeni aracılığıyla davet almış o akÅŸamki iftara. Annesi diyor ki neredeyse hiç uyumadı iki gündür.
Vahide ise, hep önüne bakıyor. O önüne baktıkça o ağır hüzünle, önünde yakılmış yıkılmış ÅŸehirler beliriyor arka arkaya, patlayan bombalar, dikenli teller, mayın tarlaları, batan gemiler, kıyıya vurmuÅŸ çocuk ölüleri, tam kirpiklerinin ucunda hepsi, pıt pıt dökülüyor. Çok mahçup. MuhacirliÄŸin, ağır bir mahcubiyet olduÄŸunu o gece öğrendim ben. “Ä°dlip’i özledin mi?” diyorum. Sanki Ä°dlip’e giriyor o anda, “çok” diyor, “çok özledim, babamı da”... O anda mülteciliÄŸin aslında babasızlık olduÄŸunu da hissediyorum...
Ve Osman... Zümrüt gözleriyle evin babalığına baÅŸlamış henüz 16’sında. Bir çorap atölyesinde çalışırmış, ekmek taşırmış ailesine, vatanından uzakta. Usulca bekliyorlar ezanı. Derken Allahu Ekber’ler suya yetiÅŸtiriyor çocukların ellerini, 4/5 yaşındakiler bile oruçlu. O kadar kibarlar ki üç kardeÅŸ de, elleri neredeyse uzanmıyor sofraya. Kim bilir kaç kez söyledim o gece, ‘’lütfen buyurun’’... MülteciliÄŸin, muhacirliÄŸin, misafirliÄŸin, aslen buyuramamak olduÄŸunu da o gece öğrendim... Tam karşımda alnı terliyor Osman’ın, gözlerindeki zümrütler yavaÅŸ yavaÅŸ sönüyor. Ne oluyor bu çocuÄŸa der demez hafif bir kendinden geçiÅŸ. Allahtan Sema Silkin kardeÅŸimizin acil müzahereti yetiÅŸti, doktorlar serum takınca kendine geldi Osman. Mahalleden kalkacak otobüse yetiÅŸebilmek için iÅŸ çıkışı epey koÅŸmuÅŸ meÄŸerse. YoruluvermiÅŸ gönlü.
O esnada duyuluyor Emine ErdoÄŸan’ın sesi; “evlerimiz, evlerinizdir” diyor. Ensar ile Muhacir arasındaki tarihe geçmiÅŸ o unutulmaz dostluktan, ibretler, hikmetler devÅŸiriyor. Torunlarının misafirlere ikram ettiÄŸi horoz ÅŸekerlerinin yol açtığı bir nebzecik de olsa neÅŸeden, sevinçten, yaÅŸama umudu diziyor cümleleri. “Batılılar Suriye’ye baktığında mülteci istatistiklerinden baÅŸka bir ÅŸey görmüyor, biz ise Suriye’ye baktığımızda insanı ve hakikatini görüyoruz” diyor. Ä°nÅŸallah bugünler geçecek.
Åžair Ä°brahim Tenekeci söylemiÅŸ: “Hiçbir ÅŸeyi tek başına yeme/Diyen sahabenin sözünü/Karıncalar tutuyor ancak/Ä°nsan olmanın verdiÄŸi güzellik/Soluyor durmadan bak!” Ä°nsan olmanın güzelliÄŸi, kalbinizi diÄŸer insanlara açtığınızda fark oluyor. “Burada pek çok iftar ikramı yaptık ama kalbe en huzur vereni galiba bu gecedekiydi” diyor Emine Hanım...
***
Kadir günü ve gecesini babamla geçirdim. Annem rahmetli olduktan sonra o kadar aÄŸladı ki gözleri perdelendi. Hastane, berber, annemin çiçeklerini sulama, kabristan ziyareti, Yasin Tebareke, Amme derken güya itikaf niyetindeydik vasıl olamadık. Ama baÅŸka bir visal daha var, anne baba hatırını tutunca kalbiniz huzurla yıkanıyor. Ressam Fehim Ä°brahimhakkıoÄŸlu, “Dolunay” isimli tablosunu hediye etti bize. “Vav” ve “Elif” iki yemin gibi duruyor...
Ne mutlu, Vav gibi bağlaç olabilenlere, insanları birbirine bağlayabilenlere. Ne mutlu Elif gibi müstakim, Elif gibi ayakta ve Elif gibi her daim davette olanlara... Her şey eninde sonunda sessizliğe varıyor... Hepinize hayırlı bayramlar...
Henüz yorum yapılmamış.